Anne, altı yaşındaki lösemiyle savaşan oğluna bakarken dalıp gitmişti.
Kalbi, acı içinde olmasına rağmen,kararlılık duygusunun da etkisini hissediyordu. Her ebeveyn gibi o da oğlunun büyümesinive umutlarını gerçekleştirmesini istemişti. Ama bu, artık mümkün değildi.
Löseminin buna fırsat tanıması olası değildi. Oysa o oğlunun hayallerini gerçekleştirmesini istiyordu.
"Bora! Büyüyünce ne olmak istediğini hiç düşündün mü? Hayatında neler olmasını dilediğin ve hayal ettiğin oldu mu?" diye sordu.
"Anneciğim, ben büyüyünce hep İTFAİYECİ olmak istedim". Anne, gülümsedi ve..
"Dileğini gerçekleştirebilecek miyiz bir bakalım" dedi. Daha sonra, Ankara'daki İtfaiye Müdürlüğüne gitti ve orada yüreği en az Ankara kadar büyük itfaiyeciler ile tanıştı.
Onlara oğlunun son isteğinden söz etti ve oğlunun itfaiye arabasına binip şehirde küçük bir tur atmasının mümkün olup olmadığını sordu.
"Bundan daha iyisini de yapabiliriz. Eğer oğlunuzu Çarşamba sabahı saat yedide hazır ederseniz, onu o gün şeref konuğu yapar, itfaiyeci kimliğine büründürürüz. “Bizimle itfaiye müdürlüğüne gelir, bizimle yemek yer, yangın söndürmeye gelir.
Hatta bize ölçülerini verirseniz, ona üzerinde Ankara itfaiyecilerinin kırmızı renkli zemine işlenmiş ambleminin olduğu gerçek bir itfaiyeci kostümü diktirir, lastik botları ısmarlarız.
Hepsi Ankara’da üretiliyor." Üç gün sonra, Bir itfaiyeci Bora’yı aldı, ona elbisesini giydirdi, ve hasta yatağından itfaiye arabasına kadar eşlik etti. Bora, itfaiye arabasına kuruldu ve müdürlüğe doğru yol almaya başladı.
Kendini çok mutlu hissediyordu. O gün Ankara'da tam üç yangın ihbarı olmuştu.
Değişik itfaiye arabalarına, hatta itfaiye Müdürlüğünün özel arabasına da binmişti.
Yerel televizyonlar da onu izleyip, çekmişlerdi.
Hayallerinin gerçek olması, gösterilen sevgi ve ilgi, Bora’yı o kadar etkilemişti ki, doktorların söylediğinden tam altı ay daha fazla yaşadı.
Bir gece bütün yaşam belirtileri dramatik bir şekilde yok olmaya başlayınca, hiç kimsenin yalnız ölmemesi
gerektiğine inanan başhemşire, aile bireylerini hastaneye çağırdı.
gerektiğine inanan başhemşire, aile bireylerini hastaneye çağırdı.
Daha sonra Bora’nın itfaiyede geçirdiği günü hatırladı ve itfaiye müdürlüğüne telefon açıp Bora’nın bu dünyaya veda ederken yanında, özel kıyafetleri içinde bir itfaiyecinin bulundurulmasının mümkün olup olamayacağını sordu.
İtfaiye Müdürü; "Bundan daha iyisini de yapabiliriz. Beş dakika içinde oradayız. Bana bir iyilik yapar mısınız?
Sirenlerin çaldığını duyduğunuzda, yangın olmadığı anonsunu yaptırabilir misiniz?
Sadece İtfaiyecilerin önemli bir meslektaşlarını
ziyarete geldiklerini söyleyiniz. “
ziyarete geldiklerini söyleyiniz. “
Yaklaşık beş dakika sonra hastaneye çengel ve merdiven taşıyan kamyonet ulaştı.
Merdiveni açtı ve Bora’nın 5.kattaki odasına doğru yaklaştı.Tam on dört itfaiyeci Bora’nın odasına tırmandılar.
Annesinin izniyle onu kucakladılar ve kendisini ne kadar sevdiklerini söylediler.
Ölümle pençelesen Bora itfaiye müdürüne baktı ve; "Efendim ben şimdi gerçekten itfaiyeci miyim?" diye sordu.
"Bundan şüphen mi var Bora?" diye yanıtladı müdür. Bu kelimelerden sonra Bora gülümsedi ve Gözlerini sonsuza dek kapattı.
Belki unuttunuz,
belki hatırlamıyorsunuz,
belki de çok duygusuz,
çok katı oldunuz;
HAYAT; SEVGİ VE UMUT SAÇMAKTIR.
EĞER BUNU OKUYUNCA GÖZLERİNİZ DOLMUYORSA
SİZİN İÇİN YAPILACAK BİR ŞEY KALMAMIŞ DEMEKTİR...
YOK EĞER DOLUYORSA O ZAMAN SEVDİKLERİNİZİN KIYMETİNİ BİLİN VE GERÇEK SEVGİNİZİ ORTAYA KOYUN.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder