3 Aralık 2019 Salı

Kuşatma


20. yüzyılın başında Romen parlamenter T.G. Djuara Osmanlı’yı parçalamak için 100 plan diye Romence bir kitap yayınlıyor. Emir Şekip bu kitabı Osmanlı Türkçesine çeviriyor. Yakup Üstün bu kitabı Latinize ederek Türkiye’yi parçalamak için 100 Plan-Haçlı Taassubu ve Türkiye Düşmanlığı ismiyle 1979’da yayınlıyor, eser DamlaYayınları arasında çıkıyor. Parçalama planlarının sondan ikisi Güneydoğu ve Karadeniz’de tezgahta. Güneydoğu turizme niçin açıldı. Karadeniz’i turizme niye açtınız? Artık planları bitti. Şimdi sıra bizde... Kör parmağın gözüme der gibi, olup bitenlere komplo teorisi diyorlar.Komplocu diyorlar.Ne teorisi bütün hainlikler, cinayet ve işgaller gözümüzün önünde cereyan ediyor. Sahnelenen oyun ve cinayetlere “Millici”, “Milliyetçi”, “Ulusalcı” karalamalarla meşruiyet kazandırmaya çalışıyorlar. Bu çok bilmiş aklı evveller yoksa, çok mu aptal, çok mu ahmak. Daha ötesini söylemeye dilim varmıyor. Ama onlar kendilerini çok akıllı, âlemi kör ve sersem zannediyorlar. Dünün meşhur milliyetçi yazarı, bugün bir radyo programında konuşuyor; “Eskiden milliyetçilik anti-komünizmdi, özünde Amerikan düşmanlığı yoktu.” Bu tavrın eksik ve kusurlu olduğunu söylediğimizde de köşesinden bize küfürler savurdu. Görüyor musunuz eskinin saygıdeğer hanım yazarını? Şimdi milliyetçilerin anti-Amerikancı oluşundan kahroluyor. Bize de “millici” diye saldırmaya devam ediyor.Bütün oyunlar sahnede, herkes ayan beyan görüyor. Parçalama planları bitti. Şimdi sıra bizde. Yani o çok korktukları “Son dakika bilinci”ni kuşanıyoruz.
Onlar bir günlük, bir haftalık, 100 günlük, 100 yıllık planlarını uygulamaya koydular: İslâm coğrafyasını kuşattılar.İşgal ediyorlar. Siyasî, ekonomik, kültürel, askerî kuşatma ve işgal olanca dehşetiyle sürüyor. Planları bitti, eylemleri sürüyor. Şimdi sıra bizde. Her gün her dakika iliklerimize kadar hissettiğimiz bu kuşatma bizi  son dakika bilincine döndürüyor.
Millî Gazete’nin 31 Ocak 2007 Çarşamba günkü manşeti: ‘Petrol kuşatması. Petrol devleri 400 milyar dolarlık Akdeniz rezervini kontrol etmek için, baskı diplomasisi ile başta Türkiye olmak üzere bölge üzerinde nüfuzunu artırıyor.’
Millî Gazete’nin 1 Şubat 2007 Perşembe günkü (dün) manşeti: ‘Karadeniz de hedefte. Akdeniz’deki 400 milyar dolarlık petrol rezervine göz diken küresel emperyalistlerin bir hedefi de Karadeniz! Genişletilmiş Karadeniz Projesi’yle bölgeyi üs olarak kullanmak isteyen ABD ve petrol devleri, Karadeniz’deki milyarlarca dolarlık zengin ham petrol ve doğalgaz kaynaklarına sahip olmak için operasyonlarına hız verdi.
Kıbrıs’tan, Karadeniz’den, Irak’tan, Ermenistan’dan, Filistin’den, Lübnan’dan kuşatıldık. AB’den ve ABD’den kuşatıldık. Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı Hrant Dink’in 19 Ocak 2007’de bir cinayetle katledilmesi ise bu kuşatmaların üzerine tüy dikti. Bu cinayet, adına “Türk” Petrol Yasası denen, ülkeyi yabancılara peşkeş çekme yasasının sessiz sedasız Meclis’ten geçmisinden iki gün sonra işlendi... Bu cinayet Genişletilmiş Karadeniz Projesi tezgahta gergef gibi dokunurken işlendi... Patrik Bartholomeos bu cinayetten iki gün sonra Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni daha yüksek perdeden ABD ve AB’ye şikayet etti... Batı’nın üzerimize saldırttığı fino köpeği Yunanistan’ın finosu Güney Kıbrıs Rum Yönetimi de bu cinayetin hemen ardından lades dedi: Türkiye Cumhuriyeti’ne Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne Akdenizi kapattı.Yıllardır Kıbrıs diye feryad ettik. Bu feryadımıza en yakınımızda zannettiklerimiz, “Mason Denktaş’ı desteklemekle elinize ne geçecek?” diye bizi Denktaşçılıkla suçladılar. Kalın kafalılar, âlemi sersem kendilerini çok akıllı sanan; teorisyen, pratisyen ve turfa stratejistlerimiz. Şimdi olsun feryadımızı bir nebze anladınız mı? Bir nebze olsun kafanıza dank etti mi? Gelin bu aklı evvel ve turfa’lığınızdan vazgeçin!..
Yukarıda, Güneydoğu, turizme niçin açıldı? Karadeniz’i turizme niye açtınız? Çok bilmiş aklı evvellerimiz, turfa siyasetçi-turizmci-diplomatlarımız becerisiyle buralar turizme açıldı.
Güneydoğu 1960’tan sonra turizme açıldı, yaşadığımız gaileleri görüyorsunuz. Karadeniz 1986’da turizme açıldı, geldiğimiz noktayı görüyorsunuz. Orakoğlu, “Türkiye’de 32 yabancı ülkenin istihbaratçısı Güneydoğu ve Karadeniz’de rezervasyon yaptırırken, “Ben MOSSAD’tan, CIA’dan, İngiliz İstihbaratından veya bilmem hangi entilijansyadan falanca” demiyor herhalde. 1985’te Neil Armstrong Van’a gidiyor, “Ben Nuh’un Gemisini arıyorum” diyor. Sonra öğreniyoruz ki, Ahtamar Kilisesi için gelmiş. Turistik seyahatleri netice veriyor. Hiçbir üyesi kalmamış Ahtamar Kilisesi’ni dünyayı ayağa kaldırarak onarıyoruz. Ama milyonlarca mensubu olan, cami, çeşme, medrese, tekke, kervansaray başta İstanbul’un göbeği olmak üzere yurdun dört bir yanında viran. Bu Selçuklu ve Osmanlı eserlerinin yanından, onların binlerce çocuğu, hergün mahzun ve melül geçiyor ama yetkililer intibaha gelmiyor, utanmıyor da. Ama şimdi Ahtamar Kilisesi’ne “Ermeni Soykırım Günü” mü görkemli bir açılış yapsak, diye tartışıyoruz.
1929-1932 yıllarında İstanbul Üniversitesi’nde Dinler Tarihi Asistanlığı yapan Georges Dumezil, 40 dil öğreniyor ve Dinler Tarihi alanında yetkin bir uzman oluyor. Ama 1932’den 1970’e kadar her yıl Güneydoğu’da turistik ziyarette bulunuyor. Bu esnada da yöredeki farklı inançtaki ve farklı etnik kökendeki gençleri devşirip Batı’ya götürerek okutuyor.
Söylenecek yazılacak çok şey var. Özün özü. Güneydoğu’yu 1960’dan sonra turizme açmakla 32 devlete açtık. 1984’te ASALATürkiye’ye karşı eylemlerine son verdi. Sonra ne oldu, 1953’te yabancı petrol mühendisi hanımın platformda dinleyicilere söylediği, “Adıyaman’da öyle zengin öyle kaliteli bir petrol var ki, gelecekte burası dünyanın altın şehri olacak” demesiyle ertesi gün bir cinayete kurban gidişinin üzerinden yıllar geçiyor. ASALA eylemleri bittiği 1984’te PKK baskın bir biçimde Adıyaman’dan yoğun biçimde eylem koymaya başlıyor.
Ve H. Dink cinayetinden birkaç gün önce bir yetkili açıklama yapıyor: “Adıyaman petrolleri çok sulandı, üretimi azaltıyoruz.”
Etkili, yetkili, beyler bayanlar, herşeyi sulandırmadan iş yapacak kimse kalmadı mı içinizde?
1986’da Karadeniz turizme açılıyor. Sümelâ Manastırı ile işe başlıyoruz. Başta Trabzon-Rize olmak üzere, Artvin Giresun,Ordu, Samsun hedefte. Taa 1914”ten başlayan, 1950’li ve 1970’li yıllarda sinsice, 1986’dan sonra alenen yürüyen faaliyetler. Neler neler, maydonezli köfteler... 32 Devlet, Güneydoğu deneyimini Karadeniz’e taşıyor. Tabi, proje Güneydoğu kadar kolay yürümüyor. Ama pes de etmiyorlar.
1990’dan sonra papazlar gemilerle Trabzon’a çıkartma yapıyorlar.
Oysa 1952’de DP’nin Enerji Bakanı’na Karadeniz’de sahile yakın ve bu kadar yüzeyde petrol olduğunu herkes söylüyor, Karadeniz’de petrol yüzüyor da niçin çıkarmıyoruz diye soran amca, Bakan’ın cevabını aktarıyor, “Sus, sesini çıkarma, başımız belâya girmesin.”
Sayın Bakanım, bakanlarım, sussak da susmasak da başımız belada. Yapılacak şey, “Eğer ister ise sulhu salahı/Hazır ol cenge.”
Yapılacak şey TürkiyeCumhuriyeti’nin masum vatandaşlarını fişlemekten vazgeçip Güneydoğu ve Karadenize üşüşen 32 devleti kapı dışarı etmektir.
Onların planları bitti, kuşatmaları sürüyor. Şimdi sıra bizde. “Son dakika bilincini” kuşanma vaktidir. “Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak/Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak”
Vesselâm...
İbrahim Balcı


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder